{ "title": "Hazreti İbrahim'in Kurban Kıssası", "image": "https://www.kabe.gen.tr/images/hazreti-ibrahimin-kurban-kissasi-1800.jpg", "date": "23.01.2024 04:02:31", "author": "Ertaç", "article": [ { "article": "HAZRETİ İBRAHİM'İN OĞLU İSMAİL'İ KURBAN EDİŞİ

Bu kıssa Kuranı Kerimde Sâffat sûresinde zikredilmiştir. Şöyle ki:

Allâh'ü Teâlâ İbrahim Aleyhisselam'ı Nemrut'un ateşinden kurtardıktan ve O da Babil'den Şam'a hicret etmeye niyet ettikten sonra şöyle dedi: Ben Rabbime gidiyorum. Yani, Rabbimin bana emrettiği yere, Şam'a gidiyorum. Bu ayet hicrette asıldır ve ilk hicret eden de İbrahim Aleyhisselam'dır. O, beni yoluna iletir. İbrahim Aleyhisselam Şam'a ulaştığı zaman mahlukatın rabbine dua etti ve şöyle dedi. Ey Rabbim! Bana Salihlerden (Bir oğul) ihsan et. Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Biz de ona bir oğul hibe ettik. Gelişip büyüdü. Oğlu, (İbrahim'in) yanında koşacak çağa gelince; yani büyüyüp onunla birlikte ihtiyaçları ve menfaatleri için koşturacak duruma gelince. Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görmekteyim. Yani Allah için kurban ettiğimi görmekteyim. Artık bak, bu konuda ne düşünürsün? Dedi. Çocuk da “Babacığım! Sana ne emredildiyse yap. İnşallah beni (Allâh'ü Teâlâ'nın bu imtihanına) sabredenlerden bulacaksın” dedi. Vakta ki onlar Allah'ın emrine boyun eğerek teslim oldular.

İbrahim Aleyhisselam oğlunu alnı üzerine yatırdı. Hadise Mina'da vuku bulmuştur. Bıçağı boğazına sürdü. Ama bıçak, kudreti ilâhiyyeden bir mâni sebebiyle hiç kesmedi. Biz de ona şöyle seslendik. Ey İbrahim! Gerçekten sen rüyana (Emredileni yerine getirmeye azmetmek suretiyle) sadakat gösterdin. Bu sana yeter. Şüphe yok ki biz emre imtisal etmekle nefislerine iyi davrananları böyle mükafatlandırırız. Muhakkak ki bu, açık bir imtihandı ve ona (Boğazlamak ve emredilen işi yerine getirmek üzere) büyük bir koçu çocuğun yerine fidye verdik. (Sâffat-99-107)

Bu kurbanlık, Habil'in takdim edip de kendisinden kabul edilen koç idi ve Cebrail Aleyhisselam Cennetten getirmişti. İbrahim Aleyhisselam tekbir getirerek onu kesti. (Ruhul Beyan ve Celaleyn)

KISSANIN TAFSİLİ

Vakta ki İbrahim Aleyhisselam Allah'ü Teâlâ'dan kendisine Salih bir evlat vermesini istedi. Cebrail Aleyhisselam geldi ve bir oğlan çocuğu olacağını müjdeledi. İbrahim Aleyhisselam da aşırı sevincinden, onu, Allah rızası için kurban edeceğini nezretti. Sonra İsmail Aleyhisselam dünyaya geldi. Yedi veya on üç yaşına geldiğinde Halil-İbrahim Aleyhisselam Celil olan Rabbinin emriyle Hazreti İsmail'in de yardımı ile Kabe'yi bina etti. Kâbe'nin inşası bitince Beyt-i Şerifi haccetti. Hac vazifelerini bitirdikten sonra Zilhiccenin sekizinci gecesi rüyasında:
“Rabbin sana şu çocuğu kurban etmeni emrediyor” denildiğini gördü. Sabahleyin tefekkür etti. “Allah'tan mı, yoksa şeytandan mı? Diye iyiden iyiye düşündü. Bugüne “Tevriye günü” denildi. Sabahleyin koyunlarının en iyilerinden yüz tane seçti ve onları kurban etti. Bir ateş geldi, onları yok etti. İbrahim Aleyhisselam da bunların kâfi olduğunu zannetti. İkinci gece (Dokuzuncu gece) aynı rüyayı tekrar gördü. Bunun Allah'tan olduğunu anladı. Onun için dokuzuncu güne“Arefe” adı verildi. Bu sefer develerinden yüz tanesini seçti ve onları da kurban etti. Üçüncü gece (Kurban Bayramı gecesi) tekrar aynı rüyayı gördü ve; “İlâhi, benim kurbanım nedir?” dedi. Cenab-ı Hak: “Sevgide bana ortak ettiğin oğlundur,” buyurdu. İbrahim Aleyhisselam istiğfar ederek uyandı. Oğlunu kesmeye karar verdi. Zilhiccenin onuncu günü olan bugün “Nahr” kurban kesme günü diye isimlendirildi.

Hazreti İbrahim oğluna şefkat eder vaziyette İsmail Aleyhisselam'ın annesi Hacer validemizin yanına geldi, dedi ki: “Başını yıka, koku ve yağ sür, en güzel elbiselerini giydir. Onunla koyun gütmeye gitmek istiyorum. ”
İbrahim Aleyhisselam yola çıkarken yanına ip ve bıçak aldı. Kesilecek yere yöneldiklerinde Şeytan İbrahim Aleyhisselam'ın yanına geldi. Gönlüne fitne ve fesat sokmak istiyordu. Dedi ki: “Bu işte acele etme. Belki Allah bu kesim işinden sizi muaf tutar. Çocuğun boyunu, endamını, sîret ve suretinin güzelliğini görmüyor musun?” İbrahim Aleyhisselam: “Bu bana Rabbimin emridir. Bu hayırlı bir iştir. Hayırlı iş geciktirilmez,” dedi. Hazreti İbrahim'den ümidini kesen Şeytan İsmail Aleyhisselam'ın yanına geldi, şöyle dedi: “Sen sevinip duruyorsun. Ama babanın yanında bıçak var. Rabbinin emrettiği zannıyla seni kesmek istiyor. ” İsmail Aleyhisselam şeytana şöyle cevap verdi: “Peygamberlerin vahyinde yalan olmaz. Eğer böyle yapmak isterse dinler ve itaat ederim. ” Şeytan başka sözler de söylemek istediğinde İsmail Aleyhisselam eline taş aldı ve ona attı. Sol gözünü kör etti. Şeytan Aleyhillane eli boş ve üzüntülü olarak oradan kaçtı. Onun içindir ki Hazreti Allah, şeytanı kovmak için taşları atmayı (Hacılara şeytan taşlamayı) vacip kıldı. Melun, bundan sonra Hacer validemizin yanına geldi. Çeşitli şekillerde gönlüne vesvese vermek istedi. Onu aldatmaya da muvaffak olamadı. Hayret içinde kaldı ve perişan oldu. Vakta ki Mina'daki kesim yerine ulaştılar. İbrahim Aleyhisselam oğlunu imtihan için şöyle dedi: “Oğulcağızım! Rüyada seni kesiyor görüyorum. Sen buna ne dersin, nasıl bir reyde bulunursun?” İsmail Aleyhisselam:
“Babacığım! Emr olunduğun şeyi işle, İnşallah beni sabredenlerden bulursun,” dedi. Kesmeye azmettiğinde İsmail Aleyhisselam dedi ki: “Babacığım, ellerimi bağla ki hareket etmeyeyim. Yüzümü yere doğru getir ki bana bakıp da merhamete gelmeyesin. Gömleğimi de anneme götür de ona hatıra olsun. Ayrıca ona benden selam söyle ve “Allah'ın emrine sabret” de. ”
Sonra kesilmek üzere yatırılan koyun gibi, oğlunu sağ yanı üzerine yatırdı. Ellerini bağladı. Hazreti İsmail kendi kendine düşündü. Dedi ki: “El ve ayaklarımı çöz babacığım. Ta ki Allâh'ü Teâlâ'nın emrini zorla yaptığımız zannedilmesin. Bıçağı da boğazımın üzerine süratle çekmek için koy ki, melekler Allah'ın emrine itaatkâr olduğumu bilsin. ”
Sevgilinin eliyle bana zehir sunulsaydı.

Bu zehir onun elinden iyi gelirdi.

Hazreti İsmail elleri ve ayaklarını bağlanmamış vaziyette uzatıverdi. Yüzünü de yere doğru çevirdi. İbrahim Aleyhisselam bıçağı onun boğazına koydu ve bütün kuvvetiyle çekti.

O anda Hazreti Allah meleklerin gözlerinden perdeyi kaldırdı. Bir de ne görsünler, İbrahim Aleyhisselam oğlu İsmail'i kurban ediyor. Bu manzarayı görünce hemen secdeye vardılar.

Allâh'ü Teâlâ meleklere buyurdu ki: “Dostum İbrahim'e bakın, benim rızamı kazanmak ve emrimi yerine getirmek için oğlunun boynuna bıçağı nasıl sürüyor? Halbuki siz:
“Yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek bir kavim mi yaratacaksın? Halbuki biz sana hamd etmek suretiyle tesbih ve takdis ediyoruz,” (Bakara-30) demiştiniz.

Rivayete göre

Hazreti İbrahim bıçağı her çekişinde bıçak tersine, sırtı üstüne döndü ve Allah'ın izniyle kesmedi. İsmail Aleyhisselam şöyle haykırdı: “Babacığım! Bana olan sevginin şiddetinden dolayı, korktuğum başına geldi. Elinin kuvveti gitti, kesmeye gücün yetmiyor. Babacığım, bıçağını tekrar bile. ” Hazreti İbrahim kayaya dayandı. Bıçağını tekrar biledi. Bıçak sanki bir ateş parçası gibi oldu. Sonra tekrar sürdü. Allah'ın izniyle yine kesmedi. Oğlu: “Sana ne oluyor da tembel davranıyorsun?” dedi.

Bunun üzerine İbrahim Aleyhisselam öfkelendi ve bıçağı bir taşa vurdu. Taş iki parçaya ayrıldı.
“Çok acaib bir iş yaptın. Taşı kesiyor, ama et parçasını kesmiyorsun” dedi. Bıçak onun öfkesinden koktu. Allâh'ü Teâlâ'nın kudretiyle konuştu ve şöyle dedi: “Ya İbrahim! Sen“kes” diyorsun, alemlerin İlâhı ise“kesme” diyor. ” Kendisine şöyle nida edildi:
“Ey İbrahim! Gerçekten sen rüyana sadakat gösterdin. ”
O anda Allâh'ü Teâlâ Cebrail Aleyhisselam'a şöyle emretti.
“Cennete gir, boynuzlu, alaca bir koç al, İbrahim'e götür ve benim tarafımdan ona de ki:
“Oğlunu sana hibe ettim. Oğlunun yerine şu dağdan inip gelen koçu kurban et. ”
Cebrail Aleyhisselam Cennete girip de koçun boynundan tutuğu vakit bunu görenler İsmail Aleyhisselam'ın Rabbi yanındaki kerametine, kadrü kıymetine hayret ettiler. Bunun.

Üzerine Hazreti Allah şöyle buyurdu:
“İzzetim ve celalim hakkı için, bütün melekler boyunlarını İsmail'e fidye olarak koysalardı yine de onun “babacığım, sana ne emredildiyse yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın” sözüne mükafat olamazdı. ”
Cebrail Aleyhisselam dünya semasına geldiğinde Hazreti İbrahim'i, oğlunu kesmek için aceleyle bıçağı boynuna çekerken gördü.
“Allâh'ü Ekber,” diye tekbir aldı. İbrahim Aleyhisselam da başını dağa doğru kaldırdığı zaman Mina'ya yakın olan dağdan boynuzlu, alaca bir koçun aşağı doğru yavaş yavaş indiğini gördü. Bunun Allah'tan bir müjde olduğunu anladı ve “Lâ İlâhe illallâhü vallâhü ekber,” dedi. Hamd ve şükür makamında bulunan İsmail Aleyhisselam da:
“Allâh'ü Ekber ve lillâhil hamd,” diye hamd etti. Cebrail Aleyhisselam Hazreti İbrahim'e:
“Şu kurbanlık, oğlun için bir fidyedir, onu değil, bunu kes,” dedi. İbrahim Aleyhisselam koçu alıp getirmesi için oğlunu gönderdi. Koç kaçtı. Hazreti İsmail takip etti, “birinci cemre” denilen yere kadar çıktı. İsmail Aleyhisselam yedi adet taş attı ve oradan çevirdi. Koç“ikinci cemre” ye geldi. Orada da yedi taş attı ve çıkardı. Hazreti İbrahim koçu tuttu ve kesti.

Koçun kaçmasının faydası, kurban kesim yerinin izhar edilmesi idi. Bu da Mina mevki idi. Taşların atılması sünnet, teşrik tekbiri vacip olarak kaldı.

Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib'in bir rüyası

Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib bir rüya görmüştü. Rüyasında:
- Kalk! Zemzem kuyusunu kaz! Diye emredildi. Gündüz, oğlu Hâris ile beraber, Kâbe'nin yakınında kendisine işâret edilen yeri kazmaya başladılar. Önceleri bu işle pek ilgilenmiyen Kureyşliler, Zemzem kuyusunun açıldığını görünce, hak talep ettiler ve dediler ki:
- bu bizim dedelerimizin kuyusudur. Burada bizim de hakkımız var. Eğer bizim teklifimizi kabul etmezsen, sen bizimle başa çıkamazsın! Çünkü senin bir tek oğlun var; biz daha kalabalığız ve senden güçlüyüz.

Abdülmuttalip, tamamen kendi hakkı olan bu kuyuya, başkalarının da ortak olmak istemelerine üzüldü. Ama gerçekten de onlarla mücâdele edecek, hakkını savunacak durumda değildi. Bu duruma çok üzülüp içi burkulunca, Cenâb-ı Hakk'a şöyle yalvardı:
- ya Rabbi! Bana on çocuk ihsan eyle! Eğer bu duamı kabul edersen, içlerinden birini Ka'be de sana Kurban edeceğim.

Allahü Teâlâ, onun bu duasını kabul etti ve on oğlu oldu. Bu on oğlundan birinin adı Abdullah'tı. Oğullarından en çok bu Abdullah'ı seviyordu. Onda diğerlerine göre çok farklılık vardı.

Zemzem kuyusunu bulduktan ve zaman içerisinde on oğlu olduktan sonra Abdulmuttalib'in şanı ve şöhreti iyice artmıştı. Bir gece Abdulmuttalib'e rüyasında şöyle bir ikaz yapıldı:
- Ey Abdülmuttalib, adağını yerine getir!
Abdülmuttalib seneler önceki adağını unutmuştu. “Adağını yerine getir” diye ikaz edilince, sabahleyin hemen bir koç kesti. Ertesi gece yine îkâz edildi:
- Ondan daha büyük kurbân kes!
Bu defa da bir sığır kurbân etti. Yine îkâz edildi:
- Daha büyüğünü kes!
Bu defa da bir deve kurbân etti. Fakat îkâz yine devâm ediyordu. Bunun üzerine rü'yâda sordu:
- Bundan daha büyüğü ne olabilir ne kesmeliyim?
O zaman kendisine şöyle cevap verildi:
- Hâtırlarsan, seneler önce oğullarından birini kurbân etmeyi adamıştın. Bu adağını yerine getir!
Adağını hâtırlayan Abdülmuttalib, ertesi gün çocuklarını topladı. Kendilerine durumu anlattı. Hiçbiri i'tirâz etmedi.
- Memnûniyetle; hangimizi istersen kurbân edebilirsin dediler.

Abdülmuttalib, kurbân edeceği oğlunu kur'a ile tesbît etmek istedi. Ama kur'a, en çok sevdiği oğlu Abdullah'a isâbet etti. Fakat söz vermişti; adağını yerine getirmeliydi. Keskin bir bıçak ile berâber oğlu Abdullah'ı alıp Kâ'be-i şerîf'in yanına geldi.

Bu hâdiseyi duyan Kureyşliler, hemen onun yanına koşup dediler ki:
- Biz, bu işe aslâ râzî değiliz. Eğer sen bu işi yaparsan, bu, âdet hâline gelir. Herkes, oğlunu kurbân etmek zorunda kalır. Buna başka bir çâre bulalım. Sonra şöyle bir çâre bulundu: Develer ve oğulları arasında kur'a çekilecekti. O zaman Kureyş'te insan diyeti on deve idi. Oğullarına isâbet ettiği müddetçe her defasında on deve ilâve edilerek, kur'a, develere çıkıncaya kadar buna devâm edilecekti.

Kur'aya başlandı. Fakat çekilen her kur'a, Abdullah'a isabet ediyordu. Her defasında on ilâve edilerek devâm ediliyordu. Onuncu kur'ada deve sayısı yüz olunca, kur'a develere çıktı.

Abdulmuttalib, hemen yüz deveyi Kurban etti; oğullarından hiçbirine, bu etlerden hiçbir şey vermeden tamamını fakirlere dağıttı.

İsmail Aleyhisselam'ın, Kurban edilmekten kurtulma hâdisesinden sonra, ikinci evlat Kurban edilmeme hâdisesi de bu olmuş oldu.

İşte, Peygamber Efendimizin soyu, İsmail aleyhisselâma dayandığı için, “Ben, iki kurbanlığın oğluyum” buyururdu.

Bilindiği üzere kurbân ibâdeti, dünyâya gönderilen ilk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hz. Dem'den beri bilinen ve yapılagelen bir ibâdettir. Tabîî ki İslâmiyette insan kurbân etmek yoktur; şiddetli harâmdır.

Hac sûresinin 36-37. âyetlerinde umûmî olarak kurbân ibâdeti; Mâide sûresinin 27. âyetinde, dem aleyhisselâmın 2 oğlunun kestikleri kurbân, yine aynı sûrenin 103. âyetinde adak kurbânı; Sâffât suresinin 102-107. âyetlerinde Hz. İbrâhîm aleyhisselâm'ın kestiği kurbân; Bakara 196; Mâide 2, 95, 97 ve Fetih 25'te ise [Temettu' ve Kırân haclarından birini yapanların] hacda kestikleri kurbânlar zikrolunmuştur.

Kevser sûresinde ise Peygamber Efendimize farz olan, fakat (Hanefî mezhebine göre) ümmetinden zengin olanlara vâcip kılınan, (Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ise sünnet-i müekkede olan) kurbân beyân buyurulmaktadır.
" } ] }